Hern, Matt (Ed). 2008. Alternatif Eğitim: Hayatımızı Okulsuzlaştırmak. (Çev. Eylem Çağdaş Babaoğlu) İstanbul: Kalkedon Yayınları. 279 sayfa.

Yukarıda künyesi yazılı kitap bir editörlük çalışmasıdır. Matt Hern, bu konuda düşünen yazarlardan yazı talep ederek ya da yazarların daha önce yazdıkları yazıları bir araya getirerek bu kitabı meydana getirmiş. Dolayısıyla kitap çok değişik zamanlarda ve farklı düşünürlerin makalelerinden oluşuyor. Kitabın özgün adı ve yurtdışında ne zaman yayınlandığını kitaptan öğrenemiyoruz. Ancak yazılardan birinin alındığı kaynağın 2006 yılı olması bu yıldan sonra yayınlandığını gösteriyor, eğer önceki baskıları yoksa.

Kitap anarşist düşünürlerin okulu ve zorunlu eğitimi eleştirdikleri yazılardan oluşuyor. Anarşistler varolan düzene karşı olduklarından iyi sorgulayıcıdırlar. İnsanlığın kendisine çekidüzen vermesi bakımından eleştirilerine çok şey borçluyuz. Okula ve alışıldık eğitime karşı görüşler geliştirdiğinden ilk bakışta okuyucu şaşırabilir.

Kitaptan okulun insanlığın başına gelmiş en büyük felaket olduğu anlamını çıkarmak mümkün. Hemen belirtmek gerekir ki okula karşı olmak eğitime karşı olmak anlamına gelmiyor. Tam tersine anarşistler okulun insanı eğitmediğini veya yanlış koşullandırdığını ileri sürüyorlar. Kitapta özellikle hedefe konulan ise zorunlu kitle eğitimidir. Bu eğitim türü 19. yüzyılın ürünüdür ve bu büyük ölçüde yıkıma gitmekte olan Prusya ve onu kurtarma yolunda çaba harcayan düşünür Fitche’den kaynaklanır.

Alman orduları sürekli savaş kaybetmeye başlayınca Fitche “Alman Ulusuna Hitaben” adlı kitabını yazar. Prusya toplumundan yola çıkarak, ulusun, her bireyinin daha kolay talimat almasını sağlayacak yeni ve zorunlu bir eğitimle biçimlenmesi gerektiğini savunur.

Kitapta Gatto kendi bölümünde der ki (s. 74); “modern anlamıyla zorunlu eğitim, Prusya’da 1819 yılında çok açık biçimde şu beş amacı gerçekleştirmek için oluşturulmuştur:”

1-     Orduya itaatkâr askerler yetiştirmek,

2-     Maden ocaklarında çalıştırılmak üzere itaatkâr işçiler yetiştirmek,

3-     Hükümetlere azamî düzeyde tabi olacak sivil hizmetliler yetiştirmek,

4-     Endüstriyel yapıların emrinde çalışacak memurlar yetiştirmek,

5-     Kritik konu ve sorunlarda birbirine yakın düşünen vatandaşlar yetiştirmek.

Uygulamaya konulan zorunlu eğitimle Prusya gerçekten kurtuldu, Almanya ortaya çıktı. Öyle ki Sedan Zaferinden dönen Alman ordusunu karşılayan Bismark orduya seslenişinde “bu zaferi Alman ilkokul öğretmenlerine borçluyuz. Onlar millî duyguları gelişkin askerler yetiştirmeseydi bu zafer kazanılamazdı” demişti.

Kitap işte bu bağlamda zorunlu ve kitlesel eğitimi sorguluyor. Kitabı biraz daha yakından inceleyelim.

Kitabın arka kapağındaki şu ifade kitabı çok iyi özetliyor: Çocuklar, yaklaşık 190 yıl önce Prusya’da ulusu inşa edecek kurbanlar olarak seçildiler ve okullara kapatıldılar. Prusya’dan tüm dünyaya yayılan “zorunlu eğitim”in hapishaneleri milyarlarca insanı benzer süreçlerden geçirerek ıslah etti ve etmeye devam ediyor. Bir özgürleşme eylemi olması gereken eğitim, düşüncelerimizi ders kitaplarına ve birilerinin direktiflerine, bedenlerimizi sınıfların, okulların içine, sıraların arkasına hapsederek, sistemin talimatlarına göre yaşayan ve düşünen insanlar yarattı. Okullar öylesine benimsendiler, asıl işlevleri öylesine ört bas edildi ki, tüm aileler çocuklarının bu hapishanelerin gönüllü tutukluları olmaları için her yolu dener oldular. Ailelerin isteksiz olduğu durumlarda ise devlet üstüne düşeni yaptı.

Bu kitap, 190 yılı geride bırakan zorunlu kitle eğitimine karşı alternatifler yaratmanın çabasında olan kişilerin deneyim ve düşüncelerinden oluşmuştur. Her bir makale, eğitimin yeniden bir özgürleşme eylemine dönüşmesi için neler yapılabileceğine ve zorunlu kitle eğitimine neden karşı çıkılması gerektiğine dair önemli ipuçları sunarken aile, otorite, devlet, eğitim, öğrenme, öğretmen, okul kavramlarını da farklı bir boyutta tartışmaya açıyor… ve ekliyor: Unutmamalıyız ki çocuk yetiştirme tarzımız her şeyden önce politik bir faaliyettir…”

Kitabın önsözünü ünlü anarşist bilgin Ivan Illich yazmış. Illich Türkiye'de "Okulsuz Toplum" adlı kitabıyla tanınmaktadır.

Ivan Illich, önsözde bir itiraf yapıyor. Okulları finanse etmek yerine vergi almak gerektiğini, böylece okulun lüks bir yer haline getirilerek okulsuzluğun sağlanabileceğini savunduğu için bizim kendisini mazur görmemizi istiyor. Bir kehanette bulunuyor. Diyor ki “yakın bir gelecekte ‘eğitim kilisesinin’ dağılması bir yana, korkarım tarihe karıştığını sandığımız çürümüşlüklerin fanatik biçimde yeniden canlanmasına… yol açacak ve dünyamız da giderek küresel bir okula, evrensel bir dersliğe dönüşecektir” (s. 10).

Hern, şu ilginç bilgiyi veriyor: “Aslında okullar çocuklarımızı daha akıllı, daha bilgili, daha ehliyetli veya becerikli kılmıyor. Örneğin ilk zorunlu eğitim kanununun kabul edildiği Massachusetts’te 1850’de, yani tüm Kuzey Amerika’da zorunlu eğitim kanununun kabul edilmesinden iki yıl önce okuma yazma oranının % 95 olduğunu biliyor musunuz? Zaten o zamandan beri bir daha o oran yakalanamamıştır. Zorunlu eğitim hapını düşünmeden yutmuş olan Birleşik Devletlerde dördüncü sınıf öğrencilerinin ancak % 32’sinin dördüncü sınıf düzeyinde okuyabildiğini biliyor musunuz?”

Hern şu soruyu da okuyucuya soruyor: “Sağduyulu bir insan, bir çocuk için gelişme ve olgunlaşmanın en iyi yolunun günde altı saat, haftada beş gün, yılda on ay, gençliğinde ise yirmi yıl boyunca hapsedilmek olduğunu iddia edebilir mi? Veya günlerinin büyük çoğunluğunu otuz akran ve bir yetişkinle bir odaya kapatılarak harcanmak olduğunu söyleyebilir mi” (s. 18).  Cevabı da veriyor. “Okul… öğrencilerin gereksinimlerine yanıt vermek yönünde evrimleşmekten ziyade kurumsal ihtiyaçlar doğrultusunda güdümlenmektedir. Günümüz eğitimbilim düşüncesi tamamen sınıfın gerekliliklerine saplanmış görünmektedir… Çocuklar serpilmek için alana ihtiyaç duyarlar. Yine onlara ve yaşamlarına özen gösteren, ilgili ve ilginç yetişkinlerle bir araya gelebilecekleri yerlere ihtiyaçları vardır (s.19).

Bhave, Hindistan’da konuşulan dillerin hiçbirinde “öğretmek” kelimesine karşılık gelen kelimenin olmadığını yazıyor. Diyor ki, biz öğrenebiliriz, başkasının öğrenmesine yardımcı olabiliriz ama “öğretmeyiz”. Öğretmek, yalnızca öğretmenin profesyonel kibrini açığa vurmaktadır, bu kibirden arınmaksızın eğitimin gerçek doğasını anlamamız mümkün değildir (s. 38). Bhave çözümü de söylüyor: Gerçek anlamda eğitimin gelişebileceği yer, dostluk içinde yaşayan ve karşılıklı yardımlaşan iki kişinin olduğu yerdir… Öğretmen ve öğrencinin çalışma arkadaşı olması gerektiğini öğütlüyor, okuyucuya.

Illich, çok ağır bir söz ediyor: “Katliamlara yol açanlar bile sadece vücutları yok ederler. Okullar ise insanların kendilerini büyütme haklarını ellerinden alarak; pek çok ruhun kendini öldürmesine yol açmaktadır” (s. 48).

Kitabın içindekiler kısmı şöyle:

BÖLÜM 1

Eğitim üzerine- Leo Tolstoy

Özsel olan ve ima edilen- Vinoba Bhave

Toplumu okulsuzlaştırmak- Ivan Illich

Eğitim yerine!- John Holt

Papağanın masalı- Rabindranath Tagore

BOLÜM 2- YAKIN DÖNEM ANALİZLERİ

Özgürlüğün güzel ülkesi- Grace Llewellyn

Devlet eğitimi denen kâbus- John Taylor Gatto

Bir gözünü yitirmek: güvenliğin gerçek anlamı üzerine düşünceler- Matt Hern

Genel kanıya meydan okumak: aileler ne yapabilir?

Öğrenme? Tabii… Eğitim? Yok, hayır kalsın…- Aaron Falbel

“Dokunulmaz”lıktan bilinçli redde- Daniel Grego

Organik bir bilgi toplumunda ortak çalışma: öğrenen şehir Udaipur

BÖLÜM 3- ALTERNATİF OKUL ÖRNEKLERİ

Summerhill okulu- Zoe Readhead

Albany’den bir öykü: toplum ve özgür eğitim- Chris Mercogliano

Bugün için bir okul- Mimsy Sadofsky

Eğitimi özgürleştirmek- Satish Kumar

Windsor House- Meghan Hughes ve Jim Carrico

İsrail’de demokratik eğitim- Chris Balme ve Dana Bennis

Canavarın karnındaki insanlığımızı alternatif eğitimle geri almak- Rene Antrop-Gonzalez

BÖLÜM 4- SADECE HAYIR DE!

Dinozorla ev eğitimi- Donna Nichols- White

Çok farklı bir şey yapmak: okula gitmeden büyümek- Susannah Sheffer

Oyun, pratik ve müziğin okulsuzlaştırılması üzerine düşünmek- Mark Douglas

Bekâr bir anne olarak evde eğitim vermek- Heather Knox

Eğitimin temelleri- Patrick Farenga.

Kitapta çok sayıda makale var. Hepsini değerlendirmek yerine şunu söylemek bir fikir verir sanırım: Kitabı okuyunca eğitim denilen eylemin aslında ne olduğunu daha iyi anlayacağınızı ya da okul ve eğitime daha başka gözle bakacağınıza inanıyorum.