Eğitim, bir toplumun kendi geleceğini planlaması, kurması ve geleceğine yön vermesi girişimidir. Verilen yön; çağın gereklerine göre, toplumun ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve tarihsel özellikleri dikkate alınarak biçimlendirilir.

Atatürkçü düşünce sistemi eğitimde; “hayatta en gerçek yol göstericinin bilim olduğunu” esas alır. Paradigma piramitlerinin üst üste bindiği ve bilişim toplumu yolunda ilerleyen bir dünyada, bundan daha azı kabul edilemez. Bilim toplumu olmadan bilişim toplumu da olunamaz.

Her ülkenin eğitim sistemi, ulusal birliği sağlamak, ortak bir geleceğe yönelmek için özeğe (merkeze) aldığı temel değerleri vardır. Bizim eğitimde özekteki değerimiz ise Atatürkçülüktür. Eğitim öğretim çalışmaları bu doğrultuda yapılır. Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda eğitim; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve ulusunu yaşatmak için, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma amacına dönük, gerçekleştirdiği yapıya sahip, öngördüğü görevleri yerine getiren yurttaşları yetiştiren eğitimdir. Başka bir deyişle, Atatürk ilkelerini benimsemiş, devrimleri gerekçeleriyle bilen ve koruyan yurttaşları yetiştiren eğitimdir.

Toplumları bir arada tutan tutkal işlevi gören bazı değerler vardır. Bizim toplumumuz için Atatürk, tutkal işlevi gören ulusal değerlerimizden biridir. Atatürk, bir kişi olmanın ötesinde “kurum” haline gelmiştir. Dolayısıyla eğitim sistemi, her kademesinde Atatürk’ü ve onun kişiliğinde somutlaşan değerleri, yetişen kuşaklara kazandırmalıdır.

Atatürk, sadece bir savaş kahramanı değildir. O, kurtarıcı özelliğinin yanı sıra, Türk ulusunun her alanda izleyeceği yolu da gösteren ve böylece Türk ulusunun lideri olmuş ulusal bir şahsiyettir. Ancak Atatürk’ün eğitim kurumlarımızda sadece bir savaş kahramanı olarak tanıtıldığı da bir gerçektir. Burada kötü bir niyete değil, program geliştiricilerinin ve uygulayıcı olarak öğretmenlerin Atatürkçülük konusundaki bilgisizliğine dikkat çekmek gerekmektedir. Bu bilgisizlik ya da tarihsel bilinçten yoksunluk, aşağıda açıklandığı gibi, özellikle örtük programda ortaya çıkmaktadır.

Demokratikleşme çabalarını artık geride bıraktıkları gözlenen değişik ülkelerdeki eğitim sistemleri ve eğitim kurumları incelendiğinde; Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi adıyla bağımsız bir dersin yer almadığı görülmektedir. Bu ülkelerin okul programlarında vatandaşlık hakkındaki bilgiler; diğer bir deyişle, bireysel ve uluslar arası düzeydeki insan hakları ve sorumlulukları, vatandaşlık hakları ve ödevleri, demokratikleşme sürecinin ilkeleri siyasi sürece katılımın yeri ve önemi, Hukuk Dayanaklı Eğitim (Law Related Education) sürecinde ya da Örtük Program kapsamında yer almaktadır (Üstündağ 1998:133).

Örtük Program

Eğitim sistemlerinde açık olarak yazılan ve ders planlarında görülen programın (müfredatın) yanında bir de örtük (gizli-hidden) program vardır. Yazılı olmayan bu program; öğretmen ve yöneticilerin davranışı, konuşmaları, öğrencilere yaklaşımları, eğitimin yarışmacı ya da dayanışmacı olması, okul ikliminin niteliği, öğretim sürecinin araştırmacı ya da ezberci olması, öğretim kadrosunun önem atfettiği değerler, okulun yarattığı öğrenme ortamları, kısaca okulda öğrencilere yansıyan tutumlarla, öğrencilerin karşılıklı etkileşimi sonucu öğrendikleri davranışlarda kendini gösterir. Öğrencilere yansıyan bu tutumlar, eğitimin genel amaçlarına ters düşmek bir yana, desteklemesi gerekir. Ters düşüyorsa, program yerine öğretmenin kafasındaki program yürürlüğe girmiştir. Onun programının eğitim programını desteklememe olasılığı da vardır ve bu olasılık hiç de küçük değildir. Öğretmenin kafasındaki program, yerel değerler, geleneksellik, belki otoriterlik ya da dar kapsamlılıkla sınırlı olabilir. Bir okuldan mezun olup, eğitimin genel amaçlarına ters düşen ya da düşmeyen insanların çıkması bunun göstergesidir. Köy Enstitülerinde demokratik, laik ve sosyal hukuk devletine inanmış, Atatürkçü öğretmenlerin yetişmiş olması da bu okuldaki örtük programdan kaynaklanmıştır.

Eğitim sistemimizde örtük olması gerekirken artık örtük olmaktan çıkmış bir program vardır. Bu program 12 Eylül yönetimi zamanında Atatürkçülükle ilgili konuların yeterince öğretilmediği sayıltısıyla 18.1.1982 tarih ve 2104 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Tebliğler Dergisinde (TD) yayınlanan “Atatürk İnkılâp ve İlkelerinin Öğretilmesi Yönergesi”dir. Daha sonra 1986'da 2212 sayılı TD'nde yer alan “Atatürkçülükle İlgili Konuların Öğretim Programlarına ve Ders Kitaplarına Aktarılması” adıyla yayınlanmış ve en son 2504 sayılı TD'nde belirtilen “Atatürkçülükle İlgili Konular” adıyla son biçimini almıştır. Programın büyük kısmının Atatürk’le “doğrudan” ilişkisinin olmadığı görülür. Örneğin, Türkiye’nin jeopolitik önemi, iyi ahlâk sahibi olmak, ülkemize yönelen tehditler, kadın hakları gibi... Bu durum bir yandan Atatürkçülüğün Atatürk ötesinde bir kurum olarak algılandığını gösterirken, bir yandan da “örtük program” kapsamında kavratılması gereken konuların, Atatürkçülük kapsamda değerlendirildiğini gösterir. Bu anlamıyla örtük programda (ya da Atatürkçülükle ilgili konularda) başarısız olan bir eğitim süreci, ulusal hedefler peşinde koşan yurttaşlar yetiştiremez. Son otuz yılda ülkemizde yaşanan toplumsal olayların önemli bir kısmının nedenini burada aramak gerekir.

Eğer Atatürkçülüğü bir bütün olarak ele almaz, onun fikirlerini parçalara ayırarak işimize gelenleri kabul edip, diğerlerini yok sayar, Atatürk ilke ve devrimlerini kendi çıkarlarımıza göre yorumlamaya çalışırsak, ülkenin birlik ve beraberliğini bozabiliriz.

Öğretmenler, “Atatürkçülükle ilgili konuları”, Atatürk ilke ve devrimlerini, gerekçeleriyle birlikte iyi bilmeli, bu esaslara uyarak Atatürk’ün izinde yürüdüğünü göstermelidir. Atatürkçülüğü bilmeyen hatta Atatürk karşıtı olduğu halde programda yer aldığı için Atatürkçülüğü öğretmeye çalışan öğretmenlerin bu konuda başarısızlığı kaçınılmazdır. Çünkü hiç kimse inanmadığı bir şeyi ikna edici biçimde öğretemez. Ne kadar rol yapılırsa yapılsın, öğrenciler jest ve mimiklerden öğretmenin ciddiyetini ve konuya verdiği önemi anlar ve onun verdiğinden fazla önem vermez. İlköğretimde her gün ant içen ve “açtığın yolda hiç durmadan yürüyeceğim” diye Atatürk’e söz veren öğrenci, eğer “açılan yol” ve “gösterilen hedef”in ne olduğunu bilmiyorlarsa bu ant içme anlamsızdır. Elbette bunun sorumlusu da öğretmenleridir.

Öğretmenler bu konuları işlerken, öğrenci düzeylerini de gözeterek, öğrencilerin Atatürk'ün çizdiği hedeflere ulaşma yolundaki çalışmalarına yardımcı olmalıdırlar.

Sonuç olarak, eğitimciler işlenen konular sonunda öğrencilerde olumlu davranışların meydana gelip gelmediğini izlemelidirler. Sınıfta ve özel anma günlerinde öğrencilerin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetişmeleri için yapılan çalışmaların ne gibi sonuçlar verdiğini tutumlarına bakarak anlamaya çalışmalı ve eğitimi daha nitelikli hale getirmelidirler. Öğrencilerimizi Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı yurttaşlar olarak yetiştirmenin, eğitimcilerimize verilmiş yüce bir görev olduğu unutulmamalıdır.

KAYNAKLAR

ÖNCÜL, Remzi. Eğitim Bilimleri Sözlüğü. Ankara: MEB Yayınları., 2001.

ÜSTÜNDAĞ, Tülay. "Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Dersinin Öğretiminde Yaratıcı Dramanın Erişiye ve Derse Yönelik Öğrenci Tutumlarına Etkisi." Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Sayı: 14. ss. 133-138. 1998.

MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) Tebliğler Dergisi, Sayı: 2104, 2212, 2504.