“Derinden gelen bebek sesiyle uyandı. Oldukça uzun ve ağırdı son zamanlardaki uykuları nedense! Doktorunun verdiği sakinleştiricilerin etkisi ile olabilirdi bu rüya dolu uykular. Kim bilir belki de genç yaşına rağmen yaşadıklarının yorgunluğu, yarınların belirsizliği ve umut arayışlarının çaresizliğiydi tüm bunlar! Yeşil basma sabahlığına uzandı. Bir an önce bebeğine bakmalıydı, başka hiç bir şeyin anlamı ve önemi yoktu!

“Canım, kızım, umudum, her şeyim” diye geçirdi içinden… Çok istemişti bebeğini, sağlıklı olarak dünyaya gelmesi için de elinden geleni yapmış ve büyük bir lütufla, adeta kutsal bir ayinmişçesine doğurmuştu. Eşi hiç istememişti bu çocuğu! Sadece çocuğu mu? Evliliğini ve eşini de istemiyordu ki zaten!

Evliliklerinin ikinci yılıydı… Serap bir çocukları olması için deliriyor, Namık’sa bunun asla olmaması için adeta dualar ediyordu. Serap hamileliğini açıklamadı bile epey uzun bir süre kocasına. Her türlü kendince tehlike ve tehdide karşılık bebeğinin varlığını kimseciklere söyleyemedi. Yine de bu Namık’ın aylar sonra sözüm ona aldığı bu müjdeye karşılık, bebeği aldırma teklifini engelleyemedi. Ama tabi ki iş işten geçmişti. Bebek olanca sevimliliği ve güzelliğiyle doğacak ve Serap’ın yaşama sevinci ve geleceği olacaktı.

Bu çocuk belki evliliğini de kurtarırdı! Belki karı kocayı birbirine bağlar, mutlu olmalarını da sağlardı! Hayat bu belli mi olurdu!

Oysa hiçbir şey düşündüğü gibi olmadı Serap’ın… Eskiden evli ama yalnız Serap, sonraları yalnız anne Serap oldu…”

Çok zor ve ağır sanattır evlilik! İki kişinin, yabancı iki insanın bir araya gelip hayatlarının geri kalan kısmında el ele mücadele verip, mutlu bir şekilde yola devam etmeleri apayrı bir sanattır! Eğer seçiminiz yanlış insansa ya da talihiniz yanlış insanla sizi bir araya getirdiyse işiniz zor.

Ben tesadüflere inanmam! Bir şekilde hayat eşlerimizle bizleri birleştiriyor. Talih mi? Doğru zaman mı? Doğru insan mı? Bilemiyorum. Bazen ilk denemede tekleyenler sonradan mutluluğu yakalayabiliyor, bazılarıysa noktayı koyuveriyor tereddütsüz. Kimisi ikinci evlilikte aradığını buluyor, kimileriyse üç hatta dört diyor… Bazıları bir şeyleri kurtarmak için çocuklara sığınıyor. Ki bana göre en kötüsü de bu… Yepyeni bir cana sığınarak ve umarak asla düzeltemezsiniz bazı şeyleri. Siz siz olarak kabul görmelisiniz ki mutlu olabilesiniz. Ha kendiniz için doğurmak istiyorsanız o başka! Hodri meydan! Buyrun doğurun! Ama önceleri minicik bebeğin, sonraları da “oğlumuzun”, “kızımızın” sevgisine ve varlığına, bir şeyleri düzeltmek adına sığınmaya kalkmayın. “Çocuğumuz için katlanmalıyız” triplerine kapılmayın… Hayat sürüyle yaşanası güzellikler barındırıyor. Neden değerli olan değil de değerlinin gölgesine sığınan olalım?

Haksız sayılmam değil mi?