Kısa bilgi

 

Bu kısa hikâyeyi, annem Münevver Kaya’nın bana anlattıklarından yola çıkarak yazıyorum.

Aşağıda hikâyesini okuyacağınız Kudret Hoca Ahıska’dan göç etmiş annemin anne tarafından nenesidir.           

Onların hayat hikâyeleri hüzünlü bir romandır. Anne tarafımın hikâyesi “Kardaki Ayak İzleri: Ahıska Türklerinin Dramı” adıyla tarafımdan kaleme alınmıştır.

Osmanlı - Rus Harbi diye anılan 93 Harbi, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisiyle sonuçlanır. Ruslar tarafından işgal edilen yerlerde yaşayanlar, Türkiye ve başka ülkelere göç ederler.

Bu savaşta, Ahıska Türkleri de kıyıma uğramış, güzel yurtlarını bırakarak yabancı ellere göçmek zorunda bırakılmışlardır. Unutulması mümkün olmayan çileler çekilmiş derin acılar yaşanmıştır.

Ahıska Türklerinin bir kısmı, kağnılarla, saman çetenleriyle aylarca süren yolculuktan sonra Anadolu’nun değişik şehirlerine yerleştirilmişlerdir.

Vatanlarından göç etmiş olan Ahıskalılar, kendilerini her zaman “Biz Ahıska’dan göç eden Ahıska Türküyüz” diye tanıtmışlardır.

          

AHISKALI KUDRET HOCA

 

Molla Süleyman, karısı Kudret ile birlikte işgal edilen Ahıska’daki topraklarında Ruslardan gördükleri zulüm yüzünden Türkiye’ye göçe mecbur kalmışlardır.

Kader, Molla Süleyman’ı ailesi, sülalesi ve eş dostlarıyla beraber Çorum’un Elmalı Köyü’ne atmıştır.

Üç çocuk sahibi olan Molla Süleyman, okumuş, bilgili bir insandır. İnsanı, hayvanı, ağacı kuşu dağı taşı seven bir kişiliğe sahiptir.

Zaman içinde, çocuklarını alıp Elmalı köyünden Çorum’a taşınan aile, oğlu Veyis’i evlendirdikten sonra birlikte yaşamaya başlamışlardır.

Kudret de bu hayatın içinden hakkına düşenleri almış olup yıllar içinde eşi Molla Süleyman’ı ve kızı Ayşe’yi kaybetmiştir.

Kocası Molla Süleyman okumuş, bilgin kişi olduğu için karısı Kudret’e de Kur’an okumayı öğretmiş, güzel düşünmeyi, sabırlı ve tok gözlü olmayı sürekli telkin etmiştir.

Sakin yapısı, genç yaşında yaşadıkları Kudret’e acılara dayanma gücü vermiştir. O yüzden ölüme hazır, ölene saygılıdır.

Çok iyi Kur’an okuyan Kudret, konuda komşuda vefat eden insanın evine Kur’an’ı alarak ilk önce o gitmeye başlamıştır. İnsanların acılarına gösterdiği duyarlılık yüzünden etrafındakiler tarafından çok sevilmiştir.

Zamanla Kudret adına hoca kelimesi ilave edilerek adı Kudret Hoca olarak anılmaya başlamıştır.

Artık, Kudret Hoca güzel sesiyle, mevlit okuyan, ölü yıkayan, yaşadıklarından edindiği tecrübeleri bulunduğu ortamlarda, kadın erkek ayrımı yapmadan anlatan cesur bir kadın olarak adı şehre yayılmıştır.

Genç yaşında olmasına rağmen, nenesini iyi tanıyan rahmetli annem onu bana şöyle anlatırdı.

“Kudret anam, uzun boylu nur yüzlü kumral, güzel bir kadındı.”

(Neneye adını söyleyerek “ana”, anneye de “aba” demek adetmiş. Bu hitap şekli Ahıska Türklerinin kültürü müydü tam bilemiyorum.)           

Ben yeni yetişirken halkın çoğu fakirdi. Nalbant olan dayım Veyis, çalışkan birisi olduğundan dolayı evlerinin geçimleri iyi sayılırdı. Yumuşak başlı olan Kudret Anam, kendilerinden fakir olanlara yardım ederdi. Yoksul anasıydı. İhtiyacı olanlara evde olanları böler götürürdü. Mevlit okuması için çağrılan yere gider, okuduğu mevlit karşılığında, “Allah rızası için yaptım, para almam” diyerek verilen parayı almazdı. Arkasından eve getirilen hediyeleri kabul etmesini isteyenlere “Bunları kazanmak için senin erkeğin alın teri döküyor, erinin haberi yoksa ben istemem.” derdi.

Ülkede yokluk olduğu için kefen parasını bulamayan insanlar olurdu.

Kudret Anam, vefat eden bir kadının evine çağrıldığı zaman,  evdekilerin kefen parası temin edemeyeceğini anlar gelinine, “Koş Kadriye, benim sandıktaki kefeni alıp gel” der, kendi sandığında bulunan kefenini getirttirip yıkadığı insanı kefenlerdi.    

“Ahh yavrum ah, yalan dünya malının, kime nasip olacağı belli olamaz. Biz Ahıska’da bir dam dolusu hayvanımızı, evi, tarlayı tapanı öylece bırakıp geldik. ” diyerek kendisi için aldığı kefenleri dağıtırdı. Her sene iki ya da üç defa kefen alıp olmayanlar için sandığına kordu. Bir gün, yeni doğum yapmış genç bir gelinin ölüsünü yıkaması için çağrılmış. Teneşir tahtasında gelini yıkarken, genç gelinin elinin birisiyle önünü kapattığı şahit olmuş. Duayı bırakıp ağlayarak kulağına, “Yavrum ben seni namahreme göstermem. İzin ver de sana düzgün gusül abdestini aldırayım” diyerek gelinin elini önünden yavaş yavaş çekmiş. O gelini yıkarken çektiği acıyı hiç unutmaz, “Lohusa kadın ölünce şehit sayılır” der, anlatır anlatır ağlardı.   

Bir komşuyu ziyarete gitmeden önce evinde karnını doyurur, gittiği ev de kendisine yiyecek ikram edileceği anlayınca “Evin erkeğinin rızası yoksa lokmalar bana haram olur” düşüncesiyle müsaade isteyip kalkardı.

Bizlere, “Kızım sokağa çıkacağınız zaman çocuklarınızın karnını mutlaka doyurun. Onlar çocuktur, ne yapacağı belli olmadığı için sağda solda yiyecek görüp saldırır. Nefisleri alamadığınız yiyeceklerde kalır” diye öğütlerdi.

Yalan dünya diyerek üç entariden fazla almazdı. “Biz yokluk gördük” der, bir zeytini iki lokmada ısırırdı. Sofradan iyice doymadan kalkardı.

“Yavrularım, harama el uzatmayın, kul hakkının hesabını vermeniz mümkün değil, Allah’ın gazabı ağırdır” diye torunlarının hepsine nasihat ederdi.

“Gözünüz haramda, eliniz el malında olmasın. Namahremden sakının. Evde de, dışarıda bizim usullerimize göre davranın. Yeryüzündeki her şeyin canı vardır. Dedeniz Molla Süleyman gibi hayvan sevin, yaş ağaç kesmeyin, fukarayı gözetin, kimseye zulüm etmeyin” der, öğütlerini kulaklarımıza küpe ederdi.

Kudret Anam çok sabırlı kadındı. Kendisinden önce vefat eden kızı, abam (annem) öldüğü zaman onu eliyle incitmeden yıkadı. Dua ederek yüzünden öpüp kefenledi. Bizim gözyaşlarımızı Kudret Anam, “Ayşe Allah’ın kapısına gitti. Siz şimdi elinize Kur’an kitabınızı alıp arkasından okuyun,” diyerek acısını belli etmeden bizi sakinleştirmeye çalıştı.

Kudret Ana’mın ölümü bütün Çorum’u yasa boğdu. Cenazesine binlerce insan geldi. Cenazeyi taşıyan erkeklerin bazıları “Tabutu tutamadık, sanki uçuyordu.” Kimileri de, Tabuta parmaklarımızı değdirmek için çok çaba sarf ettik” dediler.

Çevresinde tanındı, sevildi, saygı gördü. Ölümünden sonra gözyaşı ve duayla anıldı.

Bana, kimlerdensin diye sorulduğunda, Kudret Hoca’nın torunuyum dediğim zaman, insanların gözleri dolardı. “Anam nur içinde yatsın, cennetlik birisiydi” diyerek hatırasına hürmet edildi.

Annem bana Kudret Anasını (nenesini) böyle anlatmıştı.

 

 

BİLMEDİĞİN TÜRKÜLERLE GÖMÜLÜRÜM

 

Ben bilmediğin yerlerde

Bilmediğin türkülerle gömülürüm

Ben, kış da yağan karlarda

Çığ altlarında kaybolurum bilemezsin

Gülüşüne kurban olduğum annem

Senin yanına kimseler bilmeden sokulurum

Uzun olur gemilerin direği derler

İşte öyle uzun uzun yollardan sökülürüm

Fidan boyuna bakmaya gelirim

Kibar dudağından öpmeye

Gözleri güzelim, elleri pamuğum

Laleler gibi koktukça kokar yanakların

Güz yaprakları gibi sarardım sen gideli

Bahçeler garip, semaver sönük bu mevsim

Yardın, yarendin, gitmeseydin iyiydi

Yalnızlık batıyor, batışı yüreğimi deliyor

Zülal Kaya.

31-8- 2019

 

 

 

 

 

 

 

You have no rights to post comments