Sanırım şimdi tam vakti geceye vuran üşümüş kar tanelerini ve ondan daha çok üşüyen, titreyen kimsesiz yürekleri yazmanın. Ah! Canım hayat geçiyor ve bir yaprağı daha azalıyor yaş takvimimizin. Bardağın dolu tarafı vardı değil mi? Düzeltiyorum, bir yaş daha ekledik ömür birikintimize. Koca bir üç yüz altmış küsur dünler geçirdik: tekdüzelikler, haksızlıklar, umutsuzluklar, pes edişler, ağlayışlar, çaresizlikler, yok oluşlar, kaybedişler, teselliler, özlemler, batışlar, hastalıklar, suskunluklar, yağmurlar, rüzgârlar, gökkuşağı… Anlatıldıklarında birçok hayat hikâyesi yaşadım, ne kadar üzüldüm. Paylaşılanlar hep mutsuz taraflarıydı, kimsenin şu kadar mutlu oldum diye bir hikâyesini dinleyemedim henüz.

Sahi acılar anlatıldıkları kadar büyük müydü? Sevgi artık yok muydu? Şimdi bakınca sözünü ettiğim bunca şeyin çok hüzünlü olduğuna karar verdim ve bunu sizinle birkaç güzel anı paylaşmak için yazmaya başlayınca fark ettim. Çok hızlı tüketir olduk saygıyı, sevgiyi, şefkati ve güveni. Aslında her insan ayaklı bir şifacıdır başka birilerine. Mutluluk öyle anlatıldığı kadar da uzak değildir. Mutluluk aslında hediye veren demektir ve bu hediyeler de öyle para karşılığında verilen cinsten değildir, hatta verdikçe hediye sahibini daha da yücelten, zenginleştiren bir kavramdır. Sevmektir mutluluk. Kanayan bir yara gördüğünde merhem olabilmek; bir gözyaşı aktığında mendil olup silebilmek; değil bir lokma ekmeği, bir hücrede oksijeni paylaşabilmek; içini döktüğünde rahatlayacaksa onun için bir yorumcu değil de dinleyici olabilmek; karşıt görüşlü olduğumuz, bizi çileden çıkaran birine bile tahammül edebilme nezaketidir yüreğini çıkarsız paylaşabilmek. Karşımızdaki için değil, sırf kendimize olan saygımız için sevmek… Hiç kimse bir başkasıyla aynı yoldan geçmiyor ki, bu yüzden kimse birbiriyle aynı düşünmek zorunda da değil. Çünkü herkesin canının kanatan, farklı hissettiren o kadar çok neden var ki…

Sevmekten kastım öyle birkaç insan yahut sevgili değil. İnsanları eşyalaştırmadan, kullanmadan işime yarar mı? Eskiyince yerine yenisini koyarım düşüncesi olmamalı. Zamanla daha çok bilinen, alışılan ve sevilen; paylaştıklarıyla anılarını yaşatan; geçmişimizin tozlu rafları gibi değil masal kahramanı gibi görebilmeliyiz... Masallar da gerçek dışı olmayan düşünceleri varmış gibi kabul edebiliyoruz. Fakat dokunup hissedebiliyorken 'hayatın istediği bu' diyerek kendimizi sevgiden soyutladığımız, gerçeği yaşayamadığımız ve yaşamadan başka alemlere göçüp gittiğimiz bir varoluş gösteriyoruz. Halbuki bilebilsek şu gerçekten sevmek kavramını bu kadar uğraşmaya gerek kalmayacak ve esasında hayatı dolu dolu yaşamakla taçlandırıp anlamlandırabileceğiz, böylece musmutlu ölebileceğiz.

Düşünün en fazla beğenilen, okunan ve değerini yıllar geçse bile yitirmeyen çok sayıda eser var. Bunun sırrı içtenlik, yalınlık ve hayatımızın içinden bir şeyler bulduğumuz o ayrıntılar değil mi? Yaşamanın formülü de işte bu kadar basit hiç öyle kafa karıştırmaya gerek yok bence. Ya olduğun gibi, ya göründüğün gibi olmak misali. Kirlenmeden masum olarak geldiğimiz bu dünyaya çamurlaşarak ve o çamura başkalarını da bulaştırarak gitmenin ne anlamı var? Mutsuz olmak için itina ile hayatı zehretmek hem kendimize hem de etrafımıza vereceğimiz en büyük zarardır. Buna değer mi?Severek paylaşmayı,paylaşarak mutlu olmayı öğrenmeliyiz ki geldiğimiz gibi gidebilelim ömür yolundan.

Biraz kendini dinlese benliklerimiz; şu insanoğlunun kalp mutfağından katmer katmer neler dökülüyor, hayrete düşüyor akıl.Sanırım düşünmeyi yitirdik zamanla, anı yaşamak uğruna ömrümüzü ve birlikte olduğumuz ömürleri harcadık.Bu sayede mutsuzluklar için sağlam temeller attık..Yalan söylerken ustalaştık hatta ilk olarak kendimizi kandırmaya başladık.Farkında olmadan mutlu olduğumuzu sanıp, yalanlar denizimizde kaybolduk.Bu gidişata 'dur' demeyi bir türlü beceremedik.Korktuk belki de!İyi de korkunun ecele faydası yoktu,bunu unuttuk.

Umudumuz var oldukça yüreklerimiz yeşil kalır, kaybetmeyelim ve sımsıkı sarılalım onlara. Bize yadigâr, cennetim memleketimiz için yeni yılı ilk başta değindiğimiz hastalıklı durumlarla geçirmeyelim. Sevmek her şeyin ilacı, dimdik ayakta tutar insanı, yardımlaşmayı öğretir ve bu küçücük dokunuşlar çoğalırsa dünyamız güzelleşir. Unutmayalım, insanız okyanustaki bir damla hükmündeyiz ama kendi kontrolümüz ve etrafımızdaki etkileşimler bize kalmış. Neden olmasın? Herkesin kocaman bir dünyası var şu küçücük gezegende ve bizim her şeyimiz o kocaman dünyamız olan yüreğimizde saklı. Karşılık beklemeden seviyorum sizleri. Mutlu yıllar insanlık!